Mesel

Hannah Arendt (2012)





2010 yapımı margarethe von trotta filmi. 

arendt benim yazılarını okurken takip edebildiğim biri. filmin finalinde, kötülüğün sıradanlığıyla düşünme faaliyeti arasında, birbirini kovan türden bir ilişki tarif etmesi, onun metinlerini hak ettiği biçimde takip edebildiğim duygusunu bende yeniden uyandırdı. üstelik arendt bunu, şüphe yok, nazi partisini desteklediği için kınayacağı akıl hocası heidegger'in kavramsal mirasına başvurarak yapabiliyor. zaten ona borçlandığı kavramları kullandığı içindir ki, eichmann davası üzerine yazdığı new yorker'da tefrika edilenyazısında örtülü biçimde yahudi düşmanlığı yapmakla suçlanıyor. 

kötülüğün ancak sıradan olabileceği, dolayısıyla radikal olamayacağına dair söyledikleri her ne kadar işaret ettiği şeyi vurgulu biçimde anlamamı sağlıyorsa da, ben bu tespite kolayca itiraz edilebileceğini düşünüyorum. arendt, kötülüğün aşırılığını, radikallik olarak anlamamak gerektiğini söylüyor. itiraz ederken bu ikazı unutmamam gerektiğinin farkındayım. kötülük sıradansa, her şeyden önce, "bana düşünmeyi öğret" diyerek biat ettiği hocası heidegger'in, birey olmaktan gönüllü olarak vazgeçtiğini, böylece kudüs'te yargılanan eichmann'la aynı sıradanlığı paylaştığını söyleyebilmeliyiz. 

ben şöyle düşünüyorum: bir daktilo, yahudilerin topluca öldürülmesinde, toplama kampında nöbet tutan bir alman askerinden daha kritik rol oynamış olabilir. demek istediğim, daktilonun yokluğunda savaşta ölmekten kurtulacak insan sayısı, toplama kampında nöbet tutan askerin yokluğunda kurtulacak olanların sayısından çok daha fazladır. ve daktilo mevcudiyetinden itibaren esasa ilişkin çok köklü değişiklikler getirir. tıpkı, ilk defa tasarlanan bir bombanın prototipi gibi, daktilo da esasa değen köklü bir değişiklik getiriyor. bunlar, -savaşın inorganik donanımı- kristalleşmiş zihinlerdir. bir bomba, onun seri imalatı aşamalarında görev alan işçilerin tek tek idraklerinin ürünü olmayabilir. ama tasarımı ve ptorotipi hiç de sıradan kötülüğün aşırılaşması tespitine bağlanamayacak biçimde radikal bir idraktir. belki bu idrakin kendisinin kötülük -ya da saf kötülük- kabul edilmesinde problemli bir hal vardır. "daktilo eşittir kötülük" diyemeyeceğimiz gibi, "bomba eşittir kötülük" de dememeliyiz. ama bunların birer kötülük amili halinde devreye girmesinin sadece sıradanlığı -birey olma sorumluluğundan istifa etmiş neferleri- gereksindiğini söylemek de aynı derecede problemli görünüyor. kötülüğün hayata geçmesi için yokluğu telafi edilemeyecek olan, düşünme yetisinden arındırılmış sıradan insanın desteği değil, radikal idrakın tasarımıdır demek istiyorum.

filmdeki aydınlatma ve ışık kullanımı, içinde geçen felsefe tartışmalarından çok daha dikkat çekici bence. bu konuda, hayranlık uyandırıcı bir titizlik göze çarpıyor. görüntü yönetmenini not ettim. çalıştığı başka filmler için kafi referans sayacağım.

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.